Acı çektiğimiz her
defasında direnç yaratıyoruz. Bir ucundan biz, diğer ucundan yaşadığımız olay
veya kişi asılıyor…
İlişkilerde Acı ve
Kutuplaşmalar
Bir halatı iki
ucundan çekişen iki insan düşünün. Çektikçe direnç büyüyecektir ve birinden
biri bırakmadığı sürece kısırdöngü bir süreç devam edecektir. Oysa yaşanan her
neyse kabul
verdiğimizde direnmeyi kesmiş oluyoruz. Yani halatın ucunu bırakıyoruz; Böylece
bir boşluk oluşuyor…
Ve bu boşluktan
yepyeni bir şey çıkar. Bir seçim yaparsınız bu bir harekettir ve sonrasında
olana izin vermiş, aradan çekilmiş olursunuz. Her şeyin bir oluş süreci vardır,
aktif bir seçimle teslimiyete girip, gizli güce teslim olursunuz. İlahi
işleyiştir bu.
Neye direniyoruz?
Direnç
gösterdiğimiz noktalarımıza bakmayı atlıyoruz. Kabul veremediğimiz olaylara, davranışlara,
insanlara…
Yapabiliyorsanız
kalbinizi temiz tutmak için direnin. Her ne olursa, her ne yaşamış olursanız
olun; dünyayı değiştirip dönüştürecek en güzel adımlardan birini atabiliriz
diye düşünüyorum.
Sadece önümüze
kendi yerleştirdiğimiz taşlara bakmayı unutmayalım…
Yaşadığımız her
olayı, karşılaştığımız her kişiyi kendimizle bir kez daha karşılaşmak için
oynadığımız senaryonun oyunları olarak görebildiğimizde, Yap-boz’a parçalardan
bakmak yerine, yukarıdan bakmayı denersek bütünü görmüş olmaz mıyız?
İlişkilerde
kutuplaşmalar yaşanır sık sık. Yaşamlarımızda hep en yakın ilişki içinde
olduklarımız bizleri zorlayanlardır. Bu bazen arkadaşımız, bazen anne ya da
babamız, kardeşlerimiz, bazen de sevgilimiz olabilir. Birçoğumuz çocukluktan
bugüne taşıdığımız travmalarımız, açlıklarımız, pek çok duygusal
boşluklarımızla ve bilinçaltına ittiğimiz korkularımızla davranıyor, kendimize
bile yalan söylüyor olabiliriz. Bütün bunları herbirimiz yaşıyoruz. Ancak
yüzleşmenin zamanı geldiyse yüzleşmeyi seçmeliyiz. Kendimizden kaçmak boşuna.
Ne kadar
erteleyebiliriz kendimizi?
‘Niye, niçin böyle
davranıyordur bize, niçin zorlayıcı bu kadar, bu nasıl bir ilişki?’ gibi
sorular belirebilir zihnimizde. Ancak bu yanıltıcı, ‘yanılsama’
farkedebilirsek. Peki ne yapmalıyız? İlişkide olduğumuz kişileri suçlamayı
bırakıp, soruları kendimize sorabiliriz… Çünkü her şey aslında içimizdeki olan
bitenin dışımızdaki görüntüsü.
Birçok tortu
oluşmuştur duygusal bedenlerimizde. Henüz ufacık bir çocukken ilişkilerimizde
karmaşa, baskı, sahte kurallar belirmeye başlamıştır. Ve yetişkin olduğumuzda
çerçevelendiğimiz bu kalıplar ilişkilerimiz yoluyla karşımıza tek tek
çıkacaktır. Arınmak, temizlenmek, tekamül etmek için çeşitli aynalar yoluyla
bize kendisini gösterecektir.
Örnek verecek
olursak anne-babamızı kaybetme korkusu yerleştiyse ilerleyen yıllarda
kaybettiğimiz çok yakın olduğumuz insanlar olacaktır. Bu bize ölüm, ayrılık,
terk edilme gibi görünebilecek olaylarla gelebilir.
Ya da değersizlik
duyguları ile yetişmiş bireylersek senaryo gereği; kendimizi önemsiz
hissettirebilecek olayları, kişileri yaşamımıza çekebiliriz. Veya beklenti
içinde kalıp, kendinizi değersiz, önem verilmeyecek kişiler olarak
görebilirsiniz. Hatta daha ileri gidip kendinizi her olayla birlikte suçlu
görüp, drama bile kapılabilirsiniz. Ya da karşınızdakini suçlayıp kendinizden
kaçarak, benzer ilişkileri yaşamınıza çekmeye devam edersiniz. Ta ki bir gün
büyük oyunu fark edene kadar.
Birlikteyken
mutlu, uyumlu, huzurlu muyuz?
Farkettiğinizde
bir seçim yapmanız gerekir. Kendinizin en yüksek potansiyelini yaşama
geçirebildiniz mi? İlişkilerimiz bizim en yüksek potansiyelimizi yansıtıyor mu?
Birlikteyken mutlu, uyumlu, huzurlu muyuz? Eğlenebiliyor muyuz neşe içinde?
Yoksa sürekli bir karmaşa, itiş-kakış içinde miyiz? İki karşıt uç olup yaşamak
niye? Birbirimizi tamamlamak yerine, birbirimizin yolunu kesmenin anlamı yok.
Birlik yaratmalıyız ilişkilerimizde. Egolar savaşının ortasında, bencil,
hoşgörüsüz ilişkiler içinde olmak istemeyiz hiçbirimiz.
Kutupluluklar
içinde oradan oraya savrulmaya devam etmeyeceğinizi umuyorum. Seçimlerimiz
doğrultusunda yaşadığımız ilişkilerimiz kollektif bilinç yoluyla tüme
yayıldığında dünya da güzelleşecektir. İnsanın farkına varması gereken bu
konuda acıya tutunmak yerine bilinçli seçimler yapmaktır.
Bizim ısrarla
çekiştiğimiz, direnç verdiğimiz; kendi gerçekliğimizdir. Bu gerçeklikten yola
çıkarak işe kendinizi de affederek, sevmekle başlayabilirsiniz. Ve sonra
yaşamı, ilişkilerinizi. Yaşanan her olayın oyunun parçası olduğunun bilinciyle
seçimlerinizi yaparak kendinize bir adım daha yaklaşmaya ne dersiniz?
Sevdiğiniz
kişilerin sizin gelişiminiz için size çekilen insanlar olduğunu ve en iyi
şekilde hizmet ederek, kendiniz olanı sunduğunu fark edebilirsiniz. Birbirinize
karşılıklı hediyelerinizi verdiniz; derslerinizi öğrettiniz. Onlara, birlikte
muhteşem bir oyun çıkardığınızı, aslında bir gün yollarınız ayrılsa da ‘bir’
olduğunuzu, size kendinizi kazandırdığı için minnettarlığınızı;
ulaşabiliyorsanız dışınızdan, ulaşamıyorsanız içinizden sunabilirsiniz.
Bu hem sizi, hem
de onu özgürleştirecektir.
Egosuz ‘benlik’
halini yaşayabilecek düzeye kendinizi getirebilirseniz; artık ayırımların, ayrı
görüşlerin keyfini çıkarabilirseniz, şekilsiz gerçek bir bütünlüğe doğru
birlikte yol alıyor olursunuz. O insana sevginiz ve saygınız varsa, içten ve
samimi bir iletişim kurabilirsiniz; ilişkinizin en başında bunu yaşıyordunuz
öyle değil mi? Şimdi birlikte bunu niye yapmayasınız?
Benliğin
hiçliğinde ilişkinizi büyütebilirsiniz ancak…
Bu tür bir seçim
yapabilecek potansiyel, pek çok insanda mevcut. Gönül gözü açık iki insan
bilinçli olarak bu seçimi yaptıklarında ilişkilerinin boyutu sonsuz bir
paylaşım, hoşgörü, doyum, tutku, huzur, uyum ve derin bir birlikteliği
kendilerine yuva yapacaktır.
İnsan, yaşamı
nezaket ve zerafet içinde yaşayabilir değil mi?
No comments:
Post a Comment