Nurten GÖKALP
Psikoloji bir
bilim olarak, insanın çevresi ile olan ilişkisindeki aktivitelerinin bilimsel
bir incelemesi olarak tanımlanabilir. Bu oidukça geniş tanım bazı yaklaşımlarca
daraltılabilirse de temete insanı ve insanın aktivitelerini koyan psikolojinin
eleştirel bir gözle değerlendirilip diğer bilimlerle olan ilişkisini ortaya
koyabilmek ve onlar arasındaki yerini tayin edebilmek onu felsefe ile
ilişkilendirmek demektir. Bu ise psikoloji felsefesi yapmaktır. Yani bir bilim
olarak psikolojiyi felsefî bir gözle değerlendirmektir.
Niçin psikoloji
felsefesi? diye sorutabilecek bir soruya verilebilecek cevap ise felsefî
psikoloji ile psikoloji felsefesi arasında bir ayırımı gerektirir. Felsefî
psikoloji davranış ve zihin hakkında yalnızca felsefenin yardımı ile elde
edilen bilgiyi kendine konu edinip zihnin sırlannı deneysel psikolojinin
dışındaki bir bakışla incelemek ister. Dolayısıyla geçmişi felsefenin tarihi
kadar eskidir.
Psikoloji
felsefesi ise deneysel bir bilim dalı olarak psikoloji hakkında felsefi bir araştırmadır.
Psikoloji felsefesi ile uğraşanlara göre, felsefenin mantık, semantik,
epistemoloji, ontoloji, etik ve estetiği ihtiva etmelidir. Psikoloji
felsefesinin geçmişi ise psikolojinin bir bilim olarak ortaya çıktığı
19.yüzyılla sınırlıdır. Psikolojinin deneysel bir bilim olmadan çok önce
felsefenin içinde değerlendirilmesi sonucunda onun felsefe ile olan ilişkisi
günümüze kadar çeşitli şekillerde devam etmiştir.
Gerek etimolojik
olarak inceleme sonucu “ruhbilim” olarak değerlendirilmesi ve gerekse Antik
çağdan 19.yüzyıla kadar filozofların psikoloji ile ilgili görüşlerini felsefi
bir yorumla ortaya koymaları onun felsefe ile olan bağının ne kadar güçlü ve
gelişiminin ne kadar içice olduğunun bir başka göstergesidir. Düşünce tarihi
içinde özellikle beden-zihin ilişkisinde açığa çıkan ve vurgulanan psikoloji
hem bu problemin çözümüne getirilen öneriler hem de mevcut felsefî görüşler
ışığında değerlendirildiğinde değişik yaklaşımlar ve bunlara bağlı psikoloji
tanımları ile karşılaşılmaktadır.
“Psikoloji zihin
fonksiyonlarının araştırılmasıdır.” diyenler için zihin bir unsur veya şey olup
fonksiyonları ve aktiviteleri vardır. Böyle bir ifade psiko-fîzik dualizmin
bazı uyarlamalarını da kabul
eder. Psiko-biyolojik bir zeminde ise zihin beyin fonksiyonlarının bir toplamı
olarak kabul
edildiğinden bu Rez bu ifade “beyin fonksiyonlarının toplamının
fonksiyonlarının araştırılması” biçimine dönüşmüş olur:
Zihnin varlığını
kabul etmeyen
ya da en azından bilimsel olarak konulanamayacağına inanan radikal davranışçılar
için bu ifade “ açıkça gözlenebilen davranışın araştırılması” biçimine
dönüştürülür. Böylece psikoloji yaygın tanımı itibariyle bir “davranış bilimi”
olarak anılır. Böyle bir tanım psikolojiyi: fizyoloji, fizik ve biyolojinin
etkin metodlanm insan davranışlarına uygulayan ampirik bir bilîm olarak ortaya
koyar. Ancak burada ortaya çıkan problem davranışın mahiyetidir. Şayet davranış
gözlenebilen her türlü beden değişikliği ya da hareketi olarak daraltılırsa,
duygu ve düşünce gibi insana özgü özellikler bir tarafa bırakılarak sadece bir
organizma olarak insan davranıştan incelenecektir. Bu davranışçılar için
psikolojiyi felsefeden tamamen ayırdığından bir kazanç olarak görülmekte ise de
duygu ve düşünceleri olan insanın bu boyutunu göz ardı ettiği için bir kayıp
olmakta ve insan ile hayvan arasındaki çizgiyi ortadan kaldırmaktadır. Şayet
davranış, insanın duygu ve düşüncelerini içine alacak kadar genişletilirse bu
kez de davranışın etkisinin kaybolması tehlikesi ortaya çıkmak ve ayrıldığı
felsefe ile tekrar işbirliği gündeme gelmektedir.
O halde, bugün
bir bilim dalı olarak psikoloji incelenirken üzerinde düşünülmesi gereken en
önemli noktalardan biri psikolojinin sahasının ne olduğudur. Bîr diğer nokta
ise doğa bilimlerinin metodlarını insan davranışlarına uygulamaya çalışan
psikolojinin karşılaştığı sorunlardır.
Bilim gözlenen
unsurlarla, olaylar arasında fonksiyonel bir ilişki kurarak anlamaya ve
açıklamaya çalışır. Bilimsel yasa da iki ya da daha çok değişken arasında
değişmeyen bir ilişkinin ifade edilmesidir. Aynı şekilde ampirik, sistematik ve
deneysel olan psikoloji de psişik olayları fonksiyonel bir ilişki çerçevesinde
açıklamaya çalışır. Bilimsel psikoloji içindeki değişik yaklaşımlar psişik
olguları (olaylan) kendi yaklaşım metodlan ile sınırlanmış olarak açıklamaya
çalışırlar:
İdealist
felsefelerin sonucu olarak ortaya çıkan mentalist yaklaşım mental olayları
içgözlem (introspection) metodu ile açıklamaya çalışır. Burada birinci şahıs
tecrübesindeki algılama, hatırlama, hayal etme ve düşünme gibi, tecrübe eden süjenin farklı
fonksiyonlarının verileri psikolojinin objektif verileri olarak kullanılır.
Mentalizme ve metoduna karşı bir reaksiyon olan davranışçı yaklaşım felsefedeki
pozitivizmin bir yansıması olup organizmanın davranışını objektif bir biçimde
araştırmak ister. Psikolojideki biyolojik yaklaşım ise hem mentaä hem de
davranışçı işlemleri nöro-biyolojik metodlar ve terimlerle açıklamaya
çalışmaktadır.
Diğer bilimlerde
de olduğu gibi psikolojinin de temel amacı çalıştığı olguları tasvir etmek,
açıklamak ve önceden tahmin etmektir. Bilimsel psikolojiyi savunanlar için
psikolojide tasvirler objektif, açıklamalar geçerli ve tahminler doğru ve
isabetlidir, Bilime karşı olanlar bilimde objektivitenin olamayacağı! iddia
ederler. Bir kısmı da bilim adamlarının olguları dış dünyadan toplamak yerine
kendi oluşturdukları laboratuar ortamından topiadjklan için hatah olduğunu
savunurlar.
Oysa bilimi
savunanlar, bilimsel araştırmanın analizinin bu iddiaları çürüttüğünü
belirtirler. Onlara göre şayet bilim adamının bir hatası varsa bu
düzeltilebilir, kurulan fonksiyonel ilişkiler yeniden keşfedilebiîir zira,
bilimsel bilgi mükemmel olmasa da mükemmeleştirilebilir bir bilgidir. Ayrıca
bilim adamlarının verilerini topladıkları laboratuar şartlarında doğal çevre
yeniden oluşturulmaz yalnızca bir parça değiştirilir bu sebeple hata yoktur
demektedirler.
Bundan başka,
davranışı önceden tahmin etmeye çalışan bilimsel psikolojinin bu özelliği ve
dolayısıyla biliselligi hakkında da şüpheler mevcuttur. Bu şüphelere göre
psikoloji davranışı Önceden tam olarak tahmin edemez ve bu sebeple de tam bir
bilim değildir. Onlar, psikolojinin davranışı önceden tahmin etmedeki
başarısını diğer bilimlerin başarısı ile kıyaslar ve psikolojinin başansıni
düşük bulurlar. Buna karşılık, psikolojinin bir bütün olduğunu iddia edenier
ise onun başarısının diğer bilimlerinkinden mesela bir meteorolojinin
tahminlerinin başarısından daha düşük olmadğıni iddia ederler. Onlara göre, her
ikisinin de doğru tahminleri yanlış tahminlerinden daha fazla ve isabetli
tahminlerinin başarısı sayıca birbirlerine yakın olmasına rağmen psikologlar
suçlanırken meteorologlar suçlanmamaktadır.
Bir bilim olarak
psikoloji psişik olaylar arasında fonksiyonel ilişkiler- kurar. Bu ilişkilerin
kurulmasında teoriye ihtiyaç olduğunu iddia edenler, bilimselleşme ve radikal
davranışçıların felsefeden uzaklaşmak için kullandıklan anti-teori eğilimi
sonucu teoriden uzaklaşan psikolojinin bir takım yetersizlikler içine düştüğünü
belirtirler. Teori bilimsel olarak ne doğru ne de yanlıştır. Ancak psikolojide
teori kullanılmasını savunanlara göre. bilimin metodolojisi temel olarak
teorideki iddialara dayanmalıdır. Çünkü teoriler davranış ve mental olaySarîa
ilgili tasvir, açıklama ve tahminlerin geliştirilmesine yardımcı olur,
psikolojinin araştırma sahasını genişletir.
Oysa bugün
psikolojideki teori azlığı bu olanağı ortadan kaldırmakladır. Öte yandan,
psikolojinin bilimselliğini eleştirenlerin bir kısmı da onun ferdi inkar
ettiğini belirtirler. Psikoloji ferdi değil, psikolojik yasaları konu
edindiğinden, ferdin psikolojisi yoktur denmektedir. Ancak her fert diğerleri
ile ortak özelliklere sahip olsa da kendine has özellikler de taşımaktadır. Bu
eleştiri, bugün kısmen ortadan kaldırılmış ve çağdaş psikoloji
davranişlarındaki bireysel farklılıkları göz önüne almaya başlamıştır.
Çağdaş psikoloji
dört temel özelliğe sahiptir. O. ampirik, deneysel, davranıştaki bireysel
farklılıkları idrak eden
ve irrasyonel davranışları doğal biçimde açıklamaya çalışandır. Bu özelliklere
sahip psikolojinin bir bilim olarak karşı karşıya kaldığı problemlerden birisi
de tüm bilimlerde olduğu gibi uzmanlaşma sonucu bütünlüğün kaybedilmesi
tehlikesidir. Algı, şahsiyet, hafıza gibi alt dallara sahip psikolojideki bu
yapay bölünümü ortadan kaldırıp bir bütünlüğe sahip olması sağlanmalıdır. Ayrıca,
yine yapay bir çaba ile ayrılmaya çalışılsa bile duyusal, duygusal, davranışsal
ve bilişsel yönleriyle bir bütün olan insanın bu özelliklerinin birbirinden
bağımsız düşünülemeyeceği de göz önüne alınırsa bu bütünlüğün ve birliğin
sağlanması kaçınılmaz otamaktadır.
Bundan başka
bilimin katı kurallarının psikolojiye uygulanması çabası hem psikolojinin
sahasını daraltmakta hem de fakirleşmesine sebep olmaktadır. O halde yapılması
gereken şey zihnin yapısı ile ilgili düşünceler ve bilimsel araştırma zeminindeki
genel prensipler yoluyla psikolojinin sahasına giren felsefenin onunla
işbirliğini arttırması sonucunda ortaya çıkan bu ve benzeri aksaklıkların
ortadan kaldırılmasında daha etkin bir rol oynamasını sağlamaktır.
Sonuç olarak,
sevsin ya da sevmesin, hoşlansın ya da hoşlanmasın her psikolog, pek çok
felsefî düşünceye sahip olmak ve hatta kullanmak; yalnızca bir bilim adamı ya
da uygulamacı değil, aynı zamanda amatör bir felsefeci de olmak zorundadır.
No comments:
Post a Comment