Thursday, March 28, 2013

HAPİSANENİN DOĞUŞU - GÖRÜLMEDEN GÖZETİM ALTINDA TUTAN HAPİSANE SİSTEMİ (M. FOUCAULT)


 
HAPİSANENİN DOĞUŞU - GÖRÜLMEDEN GÖZETİM ALTINDA TUTAN HAPİSANE SİSTEMİ (M. FOUCAULT)
Disiplin mekanizmaları genel olarak iki tarz belirlemektedir:ikili ayırım ve işaretleme ve baskı altına alıcı ayırma, farlılaştırıcı dağıtım. Yani bir yandan bireyin nasıl birisi olduğu belirlenmekte, bir yandan da onun bulunması gereken yer, uygulanması gereken disiplin belirlenmektedir. Bir yandan cüzamlılar vebalı hale getirilmekte, bir yandan da onun cüzamlı olduğunu belirterek kovma mekanizmalarının kullanılmasına izin vermektedir.
Foucault gözetimi sadece örgütler açısından değil, toplumun genelinde daha geniş bir disiplin bağlamında ele almıştır. Foucault’dan sonra gözetim, sosyal teoride merkezi bir öneme sahip olmuştur. Ona göre modern toplumun kendisi disipliner bir toplumdur. Bu toplumda iktidar teknikleri ve stratejileri daima var olmuştur. Bunlar başlangıçta ordular, hapishaneler ve fabrikalar gibi belli kurumlar içinde gelişseler bile etkileri sosyal hayatın dokusuna nüfuz etmiştir.
Panopticon Bentham’in kurguladığı bir hapishanedir ve Foucault bu mimari yapıyı metafor olarak kullanır. Bu hayali hapishaneye göre çevrede halka halinde bir bina, merkezde bir kule; bu kulenin halkanın iç cephesine bakan geniş pencereleri vardır. Çevrede bina hücrelere bölünmüştür; bunlardan her biri binanın tüm kalınlığını kat etmektedir. Bunların biri içeri bakan ve kuleninkilere karşı gelen, diğeri de dışarı bakan ve ışığın hücreye girmesine olanak veren ikişer pencereleri vardır. Bu durumda merkezi kulede tek bir gözetmen ve her bir hücreye tek bir deli, bir hasta, bir mahkum, bir işçi, veya bir ilk okul çocuğu kapatmak yeterlidir. geriden gelen ışık sayesinde, cevre binaların içindeki küçük siluetleri olduğu gibi kavramak mümkündür. Burada her oyuncu tek başınadır, tamamen bireyselleşmiştir ve sürekli olarak görülebilir durumdadır. Görülmeden gözetim altında tutmaya olanak sağlayan düzenleme, sürekli görmeye ve hemen tanımaya olanak veren mekansal bir düzenleme oluşturmaktadır. Yani bilindik hücre ilişkisi tersine çevrilmektedir. Artık orada yoksun bırakılan ışık panopticonda gözetimin bir parçası haline gelmiştir. Birey görülmekte ama görememektedir, bilginin bir nesnesi haline gelmiştir.
Bu; her bireyin sürekli olarak verilerinin kaydedildiği, incelendiği ve canlılar, hastalar ve ölüler olarak ayrıldığı bu kapalı, parçalara ayrılmış ve her noktası gözetim altında olan mekanda, bütün bu unsurlar bütüncül bir disiplinsel düzeneğin modelini meydana getirmektedir. Bireyler deli-akıllı, hasta-sağlıklı gibi ikili ayırıma tabi tutulmakta, bu ayırım sonucunda da çok detaylı bir gözetim söz konusu olmakta.
Gözlem mekanizmaları sayesinde iktidar, insanların tutumları üzerinde daha etkin olmakta, daha fazla nüfuz olanağı sağlamaktadır. İktidarın tüm ilerlemelerin üzerinde bir bilgi artışı yer almakta ve bu iktidarın icra edildiği bütün yüzeylerin üzerindeki bilinecek nesneleri keşfetmektedir. Mahkumu iyi davranmaya, deliyi sakin olmaya, işçiyi çalışmaya, okul çocuğunu özenli olmaya, hastayı tedaviye uymaya zorlamak için güç kullanmaya gerek kalmamaktadır.Sistem mahkumlara yeni suç işleme şansı, deliye kendine veya bir başkasına zarar verme fırsatı, okul çocuğuna kopya çekme yada yaramazlık yapma şansı,işçiye kaytarma şansı tanımamaktadır.
Panopticon mekanizmasında artık kapalı tutulanlar için gözetmenin yerinde bir belirsizlik vardır. Bu bir gardiyan, çocuk,meraklı bir adam,başka bir deli, bir köpek yada hiç kimse olabilir. Gözetlenen hep öyle düşünmek zorunda olsa bile her an gözetlenmiyor da olabilir. Panopticon’ un etkisi de buradan kaynaklanmaktadır. Sürekli olarak bir gözetlenme hissi uyandırmak. Görülmeden gözetleyenin sürekli gözetlediğini düşünmek. Böylelikle sistem gözetlenenin de içine alındığı bir iktidar oluşturmaktadır. Yani gözetlenen sürekli iktidarı ensesinde hissetmekte, kendi kendinin gözetleyicisi olmaktadır.
Bu sebeple Bentham, iktidarın görünür ve varlığı ispatlanamaz olduğu görüşündedir. Görünürdür çünkü gözetlenen için sürekli bir gözleyen, bir iktidar mevcuttur. Varlığı ispatlanamaz çünkü mahkum sürekli gözetlendiğini düşünse bile aslında onun düşündüğü gibi sürekli olmak zorunda değildir.
Panopticon iktidarı otomatikleştiren, bireysellikten çıkaran, iktidarı da sistemin içine alan bir mekanizmadır.Bir oto kontrol sistemi kendiliğinden oluşmaktadır.Mahkum kendini iktidarın yerine koyarak sürekli bir gözetleme mekanizmasının içinde kendini kontrol etmek zorunda kalacaktır. İktidarı kendi üzerinde kendiliğinden etkin kılacaktır. Dolayısıyla iktidar artık bedeni olmayana yönelmektedir. Yani onun fiziki bir karşılığının olmasının çok da bir önemi yoktur. Çünkü gözetlenen oluşturduğu oto kontrol sistem içinde kendisi hem iktidar hem de gözetlenendir.
Panopticon bir yandan da bir çeşit laboratuar olma özelliğine sahiptir. Dolayısıyla mahkumlara yeni ceza uygulamaları, hastalara yeni ilaçlar ve tedaviler, çocuklara yeni bir eğitim sistemi, işçilere farklı mesai uygulamaları getirilebilinir. Sonuç olarak çok farklı tartışma konuları ve buna bağlı olarak farklı deneyimler elde edilebilir.
Panopticon tarzı, vebaya uğramış kentten farklı olarak, iktidarın insanların gündelik hayatlarıyla olan ilişkisini tanımlamanın bir biçimi olarak algılanmalıdır. O ideal biçimde geliştirilmiş olan bir iktidar sisteminin diyagramıdır,her durumda özel kullanımlardan kopartılabilen ve kopartılması gereken siyasal bir teknoloji biçimidir.
Panopticon içine yerleştirdiğiniz insana göre birçok farklı göreve sahiptir: mahkumu cezalandırmaya, hastayı tedavi etmeye, delileri korumaya vs. Bu bedenleri mekana yerleştirme, onları dağıtıma tabi tutma, hiyerarşik örgütleme, iktidar merkezleri belirleme ve bu merkezlerin araçlarını ve müdahale biçimlerini tanımlama tarzıdır ve içine koyduğunuz bireye göre okul, hastane, fabrika gibi birçok yerde bu tarz uygulanabilir. Örneğin çalışkan bir işçinin 80 çift ayakkabı üretebildiği bir fabrikada patron günde 100 çift ayakkabı üreteceğim derse işçiler için işten atılmamak için tek seçenek ustabaşının denetlemesine bile gerek kalmadan gönüllü olarak konulan hedefe yaklaşmaya çalışmak olacaktır. Bir okulda öğretmenin her hangi bir konu için yapılması gerekenler için belirlediği baraj öğrenciler için ulaşılması gereken hedef olacaktır. Diğer öğrencilerden geri kalmamak için öğretmenin gözetimine gerek kalmadan kendi isteğiyle çalışacaktır. Bu da gözetleneni de içine alan bir iktidar oluşturmaktadır.
Bu şema uygulanışının her birinde, mükemmel bir şekilde uygulanmasına olanak sağlar. Çünkü iktidarın uygulandığı kişiler arttırılırken, iktidar uygulayanların sayısı azaltılabilir. Çünkü her an müdahale söz konusudur ve sürekli baskı, sorun daha çıkmadan önce etki eder. Panopticon mekanizması mimari ve geometriden başka bir fiziki araca sahip olmadan bireylerin zihinlerine yine onların zihinleri üzerinden etki etmektedir. Panopticon şeması iktidarın ekonomisini sağlamakta,etkinliğini sürekli işleyişi ve mekanizmaları aracılığıyla sağlamaktadır.
Panopticon mekanizması; iktidara dışardan dayatılan katı bir uygulama değil de onun işlevlerini arttırmak üzere, en ince kılcala kadar onun içinde bulunmasıdır. Panopticon tarzı yeniden meydana getirme yerine çözme yetisine sahiptir. Yani ahlakı yeniden üretme, ekonomiyi yeniden yapılandırma yerine bunları çözme yoluna gitmektedir.
Tek bir kişi tarafından, bu kadar çok ve farklı bireyi incelemeye olanak sağlayan Panopticon, aynı zamanda en küçük gözetmenin bile gözlemesine olanak sağlamaktadır. Yani gösteren makine bireylerin gözetlenmesine olanak sağlayan karanlık bir odayken, artık iktidarın da halk tarafından denetlenebileceği şeffaf bir bina haline geldi.
Panopticon bir çoğalma rolüne sahiptir. İktidarı düzenleyip onu daha etkin hale getirmek istiyorsa da, bu iktidarın bizzat kendi için değildir, üretimi arttırmak, ekonomiyi geliştirmek, toplumsal ahlak düzeyini yükseltmek içindir. Üretkenliğin arttırılması için de iktidarın en ince kılcalla kadar sürekli bir şekilde uygulanmasına bağlıdır.
Disiplinler başlangıçta sıkıntıları ortadan kaldırmak, tehlikeleri zararsız hale getirmek için oluşturulmuşlardır. Fakat sonraları artık onlardan bireylerin yararlarını arttırmaları beklenmiştir. Çünkü bunu yapabilecek seviyeye ulaşmışlardır. Atölye disiplini saygılı olmanın, dalga geçmemenin bir uygulayıcısıyken verim artırımına hareketin hızlanmasına da olanak sağlamıştır.
Bir yandan disiplin kurumları çoğalırken, bir yandan da kurumsallıktan çıkma eğilimi göstermiş, aktarılabilir ve uygulanabilir esnek denetim mekanizmaları halini almıştır. Örneğin Hıristiyan okullarında sadece çocukların ahlaklı bir şekilde yetişmesi sağlanmıyor, aynı zamanda aileleri hakkında bilgi sahibi olunuyor ve hayat tarzları, adetleri gelirlerine ilişkin bilgiler ediniliyor. Bu hastaneler için de geçerlidir. Daha küçük hastaneler mahallelere yayılarak halkın sağlığını korumanın yanı sıra herhangi salgına veya önemli hastalıklara karşı da bilgi toplamaktadır. Disiplin mekanizmalarının kapalı kurumlardan itibaren değil de toplum içine dağılmış olan denetim odaklarından itibaren yaygınlaştıkları görülmektedir.
Polisiye iktidar artık denetim için yeterlidir. Ancak icra ettiği iktidar tipi ve araçları kendine özgüdür. Oysaki bu toplumsal bünyenin tamamına yayılmak zorunda olan bir aygıttır.
Disiplin ne bir kurumla, ne de bir aygıtla özdeşleştirilebilir; o bir iktidar tipi,onu icra etmenin bir tarzı olup devletin iktidarı haline gelmiştir. Polisin düdüğü veya arabasının sireni bile, bir aletler, düzenekler bütünü içermektedir. Toplumsal karantina olan kapalı disiplinlerden, Panopticon tarzının sonsuza kadar genelleştirilebilir mekanizmalarına kadar giden disiplinsel bir toplumun oluşumundan söz edilebilir. Bunun nedeni; bu tarzın iktidarın etkilerini en uzak ve en küçük noktalara taşıyarak diğerlerinin arasına sızmış olmasıdır.
Disiplin toplumlarının oluşumu içlerinde yer aldığı bazı tarihsel süreçlere gönderme yapmaktadır:ekonomik, hukuki-sosyal, bilimsel süreçler. İktidarın uygulanışının mümkün olduğunca az masraflı hale getirmek, bu az masrafın yanı sıra itaatkarlığın, üretimin ve verimin artırılmasını sağlamak. Disiplinler her zaman denetimlerini yerine getirdikleri ve iktidarlarını egemen kıldıkları zaman ve mekanda hukuku ne tam olarak ne de iptal etmiş bir biçimde kabul eder. Disiplin mekanizması hukukun tersi yönünde işler. Ve bilimsel gelişmeler ve değişmeler süresince yeni bilgilerin oluşumu ve birikimi sayesinde iktidar etkilerinin artması. Bireyler hakkında toplanılan bilgi iktidarın etkisini arttırmakta, iktidar bireyleri hep teste tabi tutmakta, fikirlerini bile bilgi olarak toplamaktadır.
Sonuç olarak Panopticon tarzı iktidarı dışarıdan uygulanan bir baskıyla değil o iktidarın en küçük köşesine kadar işleyip etkisini arttıran bir mekanizmadır. Disiplin toplumlarında bireylerin zararlarına önceden müdahale edip yarar sağlamalarına olanak veren, ve bu toplumun birçok kısmında uygulanabilen ve iktidarı da bu sistem içine alan bir aygıttır.
 

Tuesday, March 26, 2013

Atrocity - Milgram Deneyi (Türkçe Altyazılı)


Milgram  deneyleri : Stanley Milgram  1960 lar da, laboratuar ortamında yaptığı deneylerle, otoriteye itaat  konusunu incelemiştir. Normal insanların, otoritenin güçlü baskısına maruz bırakıldıklarında, yıkıcı davranışlar sergileyebilecekleri şeklinde yorumlamıştır.


Tuesday, March 12, 2013

Neden Eleştirel Psikoloji, neden Türkiye’de eleştirel psikoloji?



Sertan Batur
Viyana 2007

Bir an için nasıl bir dünyada yaşıyoruz diye düşünmek bu soruların yanıtlarının kendiliğinden belirmesine yardımcı olacaktır aslında. Etnik çatışmaların, toplumsal şiddetin, insan hakları ihlallerinin, yoksulluğun ve sefaletin, büyük uluslar arası şirketlerin pazar kapma yarışı uğruna peşpeşe patlayan bölgesel ve düşük yoğunluklu savaşların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Değerlerin, inançların giderek yitirildiği, bireyin toplumsallıktan koparılmış ve anlamsızlaşmış hayatını sahte ve geçici heveslerle anlamlandırmaya çalıştığı, korkunun, kaygının ve suskunluğun küresel karakter özellikleri halini aldığı bir dünyada. Bir avuç sermaye grubunun uluslar arası arenada atlarını istedikleri gibi koşturabildikleri, halkoyuyla seçilmiş hükümetleri devirebildikleri, kendi koydukları hukuk ilkelerini göz göre göre çiğnedikleri ve kitlelere ucuz televizyon dizileri, popüler kültürün üç gün sonra unutulmaya mahkûm sanat eserleri, bireyci ideolojiyle vıcık vıcık yoğrulmuş bilim anlayışları, eğitim sistemleri ve maddi manevi bir dizi uyuşturucu vasıtasıyla avuntu sundukları bir dünyada. Aşırı kâr hırsı nedeniyle doğal dengesi bozulmuş, aşırı zenginliğin aşırı yoksullukla bir arada yaşadığı bir dünyada. Üstelik Türkiye bu çelişkilerin keskin bir şekilde yaşandığı bir ülke.
Böylesi bir dünyada bireyi ve kitleleri anlayabilmenin yolu, bu dünyayı anlamaktan geçiyor önce. Üstelik sadece anlamaktan değil, bu tarihsel sürecin ezilenleriyle birlikte bu tarihsel sürecin gerçekten tarih olacağı, özgürlükçü ve eşitlikçi bir dünya uğrunda dünyayı değiştirmekten de geçiyor. Ancak değiştirdiğimiz şeyi bilebiliriz. Değiştiremediğimiz şey ürkütücü bir bilinmezdir bizim için.
Dünyayı değiştirmek öncelikle insani bir sorumluluk. Üstelik kitlelerin yarattığı artı değerle, verdiği vergilerle ve örneğin çocuk yaşta kaportacılığa başlamak zorunda kalan başkalarının aynı olanakları bulamaması pahasına eğitim görmüş insanlar için toplumsal bir borç, toplumsal bir sorumluluk.
Öyleyse insanı, davranışları, düşünceleri, zihinsel dünyası ve sosyalliği içinde anlamak, sadece bilimsel bir merakın sonucu değildir. İnsanı değiştirmek, toplumsal bir varlık olarak onunla etkileşim içinde değişmek, onu bilmek ve sırtından bilgi kazandığımız insanlarla bu bilgiyi ve sonuçlarını paylaşarak başka bir dünyaya yönelmek bizi harekete geçiren temel dürtümüz.
Eleştirel psikoloji, psikoloji ve çevresinde böylesi bir dünya özlemi çeken farklı, bazen birbirine zıt anlayışları kapsayan genel bir terim. Ne kadar çok eşitsizlik biçimi varsa, farklı vurgulara sahip o kadar çok eleştirel psikoloji de mümkün. Psikolojiyi kökünden yıkmayı planlamak kadar, onu eşitlikçi hedefler için dönüştürmeyi talep etmek de eleştirel psikolojinin bir parçası. Ancak eşitlikçi bir perspektif, toplumsal ve bilimsel eleştiri ve geleneksel psikolojinin tarihsel sınırlılıklarına yapılan vurgu bütün bu yaklaşımların ortak noktası.
Anlamak ve değiştirmek bir arada olunca, eleştirel psikolojinin de ikili bir yanı olması kaçınılmaz bir durum. Eleştirel psikoloji anlamak zorunda. Bir yandan insanı, ama diğer yandan toplumu, toplumun bilim üzerindeki etkisini ve psikolojiyi de. Geleneksel psikoloji büyük oranda bireyci bir ideolojiye dayanarak, insanı anlamak için onu tarihten ve toplumdan soyutlamak gerektiğini söylüyor. Bunu açıkça söylemediği zamanlarda bile, yöntemini, anlayışını bunun üzerinden kurguluyor. Üstelik dünyayı dönüştürmeye çalışmanın egemen bilimsel paradigmaya ters düşmesinden hareket ederek, steril bir ortamda gözlemciyi ve gözleneni birbirinden ayırdığını, böylelikle sadece anlamanın yolunu açtığını ileri sürüyor. Böylesi bir tasavvurla ne insanı, ne de toplumu anlayabiliyor, ne de toplumsal dönüşüme katkıda bulunabiliyor. Böylesi bir katkıda bulunmaya kalkıştığında bile, kendi kurumsal ilişkilerinin ve sermaye egemenliğinin sınırlarına çarpıyor ve bu ilişkiler tarafından belirlenmiş kendi sınırlarını aşamıyor. Toplumsal eleştiri gerçek çelişkilerin çevresinde dönmekle, sezilen gerçekliklerin suskunlukla geçiştirilmesiyle kısıtlanıyor. Eleştirel psikoloji anlamaya ve dönüştürmeye kendisinden başlar. Eleştirel bir psikolojiye giden ilk adım, psikoloji eleştirisidir. Ancak kapsamlı bir bilim eleştirisinden yoksun psikoloji eleştirisi, psikologların eleştirisinden, incelmiş bir dedikodudan öteye geçebilir değildir. Bilimin eleştirisiyse, onu ortaya çıkartan toplumsal koşulların, üretim ilişkilerinin eleştirisinden geçer. Eleştirel psikoloji bu anlamda politik ekonominin eleştirisinin bir parçasıdır.
Ancak psikolojinin ya da toplumun eleştirilmesi, doğrudan doğruya toplumun değişmesi demek değildir. Psikolojinin, bilimin ve toplumun eleştirilmesi, aynı zamanda toplumu ve bilimi değiştirecek pratikleri de zorunlu kılar. Eleştirel psikoloji, bu anlamda psikoloji yapbozunu bozarak edindiği parçaları toplumu, insanı ve tarihi ele alan daha büyük bir yapbozun içindeki yerlerine yerleştirerek, geleneksel psikolojinin tarihsel olarak çizilmiş sınırlarını belirsizleştirir, artık psikoloji olmayan bir psikoloji (ya da hangi ismi vermek istersek) geliştirir. Üstelik bunu toplumsal sistemin ezilenlerinden yana, ezenlerin değil, ezilenlerin problemlerinden hareketle yapar.
Eleştirel psikoloji pratik alanda bir yanıyla zayıf, bir yanıyla güçlüdür. Güçlüdür, çünkü eleştirel perspektif, kendini sürekli sorgulama, değiştirme yeteneği kazandırır. Üstelik zeminini kitlelere dayandırır, kariyer kaygılarına, sermaye ilişkilerine, bilimsel prestije değil. Zayıftır, çünkü muhalefette olmanın tüm engelleriyle karşı karşıyadır. Gerek siyasi, gerek akademik, gerek mesleki olarak geleneksel yapının huzurunu her kaçırdığında engellerle yüzleşmeye hazırdır. Bu yüzden standartlaşmış eylem kalıplarına sahip değildir. Ama bu bir kez daha pratiği, pratiğe ihtiyacı olanlarla birlikte geliştirme gücü sunar.
***
Bugün Türkiye’de bilimsel çalışmayı daha eşitlikçi bir toplum yolunda seferber etmeye çalışan psikologlar ve psikoloji öğrencileri var. Ancak psikoloji eleştirisini ve eleştirel bir psikolojiyi olanaklı kılmak için hem teorik hem de pratik çalışmayı koordine etmek gerekiyor. Bu hem muhalefet olmanın pratik engellerini, hem de geleneksel yaklaşımların ideolojik hegemonyasını ortadan kaldırmanın tek yolu gibi gözüküyor. Eleştirel psikoloji bir akıma dönüşmediği sürece, bireysel çabaların etkileri de sınırlı kalmaya mahkûm.