Tuesday, March 12, 2013

Neden Eleştirel Psikoloji, neden Türkiye’de eleştirel psikoloji?



Sertan Batur
Viyana 2007

Bir an için nasıl bir dünyada yaşıyoruz diye düşünmek bu soruların yanıtlarının kendiliğinden belirmesine yardımcı olacaktır aslında. Etnik çatışmaların, toplumsal şiddetin, insan hakları ihlallerinin, yoksulluğun ve sefaletin, büyük uluslar arası şirketlerin pazar kapma yarışı uğruna peşpeşe patlayan bölgesel ve düşük yoğunluklu savaşların egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Değerlerin, inançların giderek yitirildiği, bireyin toplumsallıktan koparılmış ve anlamsızlaşmış hayatını sahte ve geçici heveslerle anlamlandırmaya çalıştığı, korkunun, kaygının ve suskunluğun küresel karakter özellikleri halini aldığı bir dünyada. Bir avuç sermaye grubunun uluslar arası arenada atlarını istedikleri gibi koşturabildikleri, halkoyuyla seçilmiş hükümetleri devirebildikleri, kendi koydukları hukuk ilkelerini göz göre göre çiğnedikleri ve kitlelere ucuz televizyon dizileri, popüler kültürün üç gün sonra unutulmaya mahkûm sanat eserleri, bireyci ideolojiyle vıcık vıcık yoğrulmuş bilim anlayışları, eğitim sistemleri ve maddi manevi bir dizi uyuşturucu vasıtasıyla avuntu sundukları bir dünyada. Aşırı kâr hırsı nedeniyle doğal dengesi bozulmuş, aşırı zenginliğin aşırı yoksullukla bir arada yaşadığı bir dünyada. Üstelik Türkiye bu çelişkilerin keskin bir şekilde yaşandığı bir ülke.
Böylesi bir dünyada bireyi ve kitleleri anlayabilmenin yolu, bu dünyayı anlamaktan geçiyor önce. Üstelik sadece anlamaktan değil, bu tarihsel sürecin ezilenleriyle birlikte bu tarihsel sürecin gerçekten tarih olacağı, özgürlükçü ve eşitlikçi bir dünya uğrunda dünyayı değiştirmekten de geçiyor. Ancak değiştirdiğimiz şeyi bilebiliriz. Değiştiremediğimiz şey ürkütücü bir bilinmezdir bizim için.
Dünyayı değiştirmek öncelikle insani bir sorumluluk. Üstelik kitlelerin yarattığı artı değerle, verdiği vergilerle ve örneğin çocuk yaşta kaportacılığa başlamak zorunda kalan başkalarının aynı olanakları bulamaması pahasına eğitim görmüş insanlar için toplumsal bir borç, toplumsal bir sorumluluk.
Öyleyse insanı, davranışları, düşünceleri, zihinsel dünyası ve sosyalliği içinde anlamak, sadece bilimsel bir merakın sonucu değildir. İnsanı değiştirmek, toplumsal bir varlık olarak onunla etkileşim içinde değişmek, onu bilmek ve sırtından bilgi kazandığımız insanlarla bu bilgiyi ve sonuçlarını paylaşarak başka bir dünyaya yönelmek bizi harekete geçiren temel dürtümüz.
Eleştirel psikoloji, psikoloji ve çevresinde böylesi bir dünya özlemi çeken farklı, bazen birbirine zıt anlayışları kapsayan genel bir terim. Ne kadar çok eşitsizlik biçimi varsa, farklı vurgulara sahip o kadar çok eleştirel psikoloji de mümkün. Psikolojiyi kökünden yıkmayı planlamak kadar, onu eşitlikçi hedefler için dönüştürmeyi talep etmek de eleştirel psikolojinin bir parçası. Ancak eşitlikçi bir perspektif, toplumsal ve bilimsel eleştiri ve geleneksel psikolojinin tarihsel sınırlılıklarına yapılan vurgu bütün bu yaklaşımların ortak noktası.
Anlamak ve değiştirmek bir arada olunca, eleştirel psikolojinin de ikili bir yanı olması kaçınılmaz bir durum. Eleştirel psikoloji anlamak zorunda. Bir yandan insanı, ama diğer yandan toplumu, toplumun bilim üzerindeki etkisini ve psikolojiyi de. Geleneksel psikoloji büyük oranda bireyci bir ideolojiye dayanarak, insanı anlamak için onu tarihten ve toplumdan soyutlamak gerektiğini söylüyor. Bunu açıkça söylemediği zamanlarda bile, yöntemini, anlayışını bunun üzerinden kurguluyor. Üstelik dünyayı dönüştürmeye çalışmanın egemen bilimsel paradigmaya ters düşmesinden hareket ederek, steril bir ortamda gözlemciyi ve gözleneni birbirinden ayırdığını, böylelikle sadece anlamanın yolunu açtığını ileri sürüyor. Böylesi bir tasavvurla ne insanı, ne de toplumu anlayabiliyor, ne de toplumsal dönüşüme katkıda bulunabiliyor. Böylesi bir katkıda bulunmaya kalkıştığında bile, kendi kurumsal ilişkilerinin ve sermaye egemenliğinin sınırlarına çarpıyor ve bu ilişkiler tarafından belirlenmiş kendi sınırlarını aşamıyor. Toplumsal eleştiri gerçek çelişkilerin çevresinde dönmekle, sezilen gerçekliklerin suskunlukla geçiştirilmesiyle kısıtlanıyor. Eleştirel psikoloji anlamaya ve dönüştürmeye kendisinden başlar. Eleştirel bir psikolojiye giden ilk adım, psikoloji eleştirisidir. Ancak kapsamlı bir bilim eleştirisinden yoksun psikoloji eleştirisi, psikologların eleştirisinden, incelmiş bir dedikodudan öteye geçebilir değildir. Bilimin eleştirisiyse, onu ortaya çıkartan toplumsal koşulların, üretim ilişkilerinin eleştirisinden geçer. Eleştirel psikoloji bu anlamda politik ekonominin eleştirisinin bir parçasıdır.
Ancak psikolojinin ya da toplumun eleştirilmesi, doğrudan doğruya toplumun değişmesi demek değildir. Psikolojinin, bilimin ve toplumun eleştirilmesi, aynı zamanda toplumu ve bilimi değiştirecek pratikleri de zorunlu kılar. Eleştirel psikoloji, bu anlamda psikoloji yapbozunu bozarak edindiği parçaları toplumu, insanı ve tarihi ele alan daha büyük bir yapbozun içindeki yerlerine yerleştirerek, geleneksel psikolojinin tarihsel olarak çizilmiş sınırlarını belirsizleştirir, artık psikoloji olmayan bir psikoloji (ya da hangi ismi vermek istersek) geliştirir. Üstelik bunu toplumsal sistemin ezilenlerinden yana, ezenlerin değil, ezilenlerin problemlerinden hareketle yapar.
Eleştirel psikoloji pratik alanda bir yanıyla zayıf, bir yanıyla güçlüdür. Güçlüdür, çünkü eleştirel perspektif, kendini sürekli sorgulama, değiştirme yeteneği kazandırır. Üstelik zeminini kitlelere dayandırır, kariyer kaygılarına, sermaye ilişkilerine, bilimsel prestije değil. Zayıftır, çünkü muhalefette olmanın tüm engelleriyle karşı karşıyadır. Gerek siyasi, gerek akademik, gerek mesleki olarak geleneksel yapının huzurunu her kaçırdığında engellerle yüzleşmeye hazırdır. Bu yüzden standartlaşmış eylem kalıplarına sahip değildir. Ama bu bir kez daha pratiği, pratiğe ihtiyacı olanlarla birlikte geliştirme gücü sunar.
***
Bugün Türkiye’de bilimsel çalışmayı daha eşitlikçi bir toplum yolunda seferber etmeye çalışan psikologlar ve psikoloji öğrencileri var. Ancak psikoloji eleştirisini ve eleştirel bir psikolojiyi olanaklı kılmak için hem teorik hem de pratik çalışmayı koordine etmek gerekiyor. Bu hem muhalefet olmanın pratik engellerini, hem de geleneksel yaklaşımların ideolojik hegemonyasını ortadan kaldırmanın tek yolu gibi gözüküyor. Eleştirel psikoloji bir akıma dönüşmediği sürece, bireysel çabaların etkileri de sınırlı kalmaya mahkûm.

No comments:

Post a Comment