Monday, July 8, 2013

Devlet eliyle sürdürülen bir yıldırma politikası: Taciz

  • Gülşah İmrek
  • Kadınların Gezi direnişinin sembolü haline geldiği su götürmez bir gerçek. Direniş boyunca barikatta polise kafa tutan, alanda nöbet tutan, yanıbaşında gaz yemiş arkadaşına limon sürmeye çalışan, alandaki küfürlü yazılamaları silmeye uğraşan ve daha çeşitli hallerde “direnen kadınları” görmek mümkündü. Renkli, mücadele azmini körükleyen karelerdi hepsi... Ama işin bir de diğer yanı vardı. Çünkü kadınları siyasetten silmeye çalışanlar hep vardı... Sadece burada da değil. Bugünlerde tekrar milyonların sokakta olduğu Mısır’da da, 100’ün üzerinde direnişçi kadının tacize uğradığı haberlerini okuduk. Samira’da yaşadı bunu, Eylem’de ve daha bir çok kadın da.. Biz kadınların bu zamana kadar, sokağa çıkıp siyaset yapmasını engellemek üzere karşı karşıya bırakıldıklarının bir özetiydi belki de hepsi. Tüm bu “kadını sindirme, korkutma”yı ve artık bir devlet politikasına dönüşen taciz’i, sizin için çeşitli çevrelerle görüştük...

    EREN KESKİN- Avukat
    Direnişin başladığı günden bu yana polislerin gerek alanda gerekse gözaltında kadınları taciz etmeyi kendine görev edinmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız. Ne düşünüyorsunuz bununla ilgili?
    Keskin: 1997 yılından bu yana devlet kaynaklı cinsel şiddet adına çalışıyorum. Çok sayıda kadın taciz ve tecavüze maruz kaldı. Ama Gezi olayları ile batıda ilk kez bu kadar yoğun polis saldırısını görmemize neden oldu. Ve polis şiddetinin hiç olmadığı kadar açığa çıktığı bir dönem. Çıplak arama da, küfür de bir tacizdir. Kadına yönelik şiddet bir caydırma yöntemidir. Bu bir savaş politikası olarak Kürt kadınlarına karşı. Yine sosyalistlere ve transeksüellere karşı uygulandı. Ya da herhangi bir nedenle adliyeye yolu düşen kadınlara uygulandı. Bu zamana kadar Kürtler bunu çok fazla yaşadı  ama bu kez batıda tanık olduk ve çokça tartışıldı.
    Başbakan, İçişleri Bakanı, Vali; polis müdahalesinde taraf olduğunu beyan etti bu neyi gösteriyor?
    Keskin: İşkencenin her türlüsü bir devlet politikasıdır. Ağır işkence, kaba dayak vs. sadece işkence gibiymiş algılanıyor ama küfür de bir işkencedir.  Bugüne kadar hakkında suç duyurusunda bulunulan polislere karşı devletin takındığı korumacı tavır bunun bir devlet politikası olduğunu kanıtlıyor. Emri ben verdim diyen başbakan da dahil hakkında suç duyurusunda bulunulabilir... Kaldı ki, kadının bedenine, yaşamının her alanına müdahale eden bir başbakan söz konusu. Erkek egemenliğin hat safhada olduğu, sistematik bir durumdan söz ediyoruz.
    NE YAPILMALI?
    Bir kadın gözaltında tacize ve ya tecavüze uğradığında ne yapmalı?
    Keskin: Kadın eğer gözaltında tecavüze uğradıysa ve bakireyse ilk 7 ve 10 gün içerisinde “fiziksel rapor” almalıdır. Eğer bakire değilse de hemen bir avukata ve doktora başvurmalıdır. Ancak kadınlar çeşitli nedenlerden ötürü bunu çok kolay paylaşamıyor. Ama bunu bir hekime anlatarak “psikolojik rapor” alması da mümkün. Eğer tacize maruz kaldıysa ve vücudunda çeşitli emareler kaldıysa bunları tespit ettirmeli ve savcılığa başvurmalıdır. Bunun için kadınların hak arama bilinci gelişmelidir tabii.
    Gözaltında Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu Ne Yapıyor?
    Keskin: 1997 yılından bu yana çalışıyoruz. Ücretsiz avukatlık hizmeti fiziksel ve psikolojik tedavi yöntemi. 400 kadın başvurdu. Büyük bölümü kürt kadınlar, sosyalist ve translar...mağdur olan kadın ya bize başvuruyor ya da biz takip ediyoruz. Yönlendirmeler oluyor. Kadın cezaevindeyse oradan alıyoruz başvuruyu. Dışardaysa kendisi geliyor. Doktora yönlendirip psikolojik rapor alıyoruz. Davayı takip ediyoruz sonuna kadar. İç hukuk yolları tükenirse Avrupa İnsan Hakları mahkemesine başvuruyoruz. AİHM ‘nin kararları içinde en önemli yanı; cinsel işkencenin belgelenmesinde resmi bilirkişi raporu değil, bağımsız bir hekimden rapor alınması gerektiğinin vurgulanması. Bu önemli bir şey.

    PINAR ÖNEN-TİHV
    Ruh Sağlığı Ekibi Gönüllü Çalışanı Gözaltında tacize, tecavüze  uğrayan bir kadının yaşadığı travmanın sonuçları ne oluyor?
    Önen: Öncelikle gözaltında taciz ve tecavüzün bir işkence olduğunu unutmayalım. Kişinin fiziksel, ruhsal ve sosyal bütünlüğüne yöneltilmiş bir saldırıdır. Kişinin ruhsal dünyasında, çok derin yaralanmalara yol açabilir. Fiziksel zarar ve riskler (yaralanma,hamile kalma riski. vb.) yanında, kişinin kontrol ve güvenlik duygusunu elinden alan bir şeydir her türlü şiddet. Bedenin yanısıra kimliğimize, onurumuza yöneltilmiş bir saldırıdır. Etkilenme düzeyleri arasında mutlaka bireysel farklar var. Kişilik özellikleri, baş etme becerileri gibi bireysel özellikler verilen reaksiyonu belirleyen faktörler. Ama herkes için travmatik bir deneyim olduğunu söyleyebiliriz. Bireysel özelliklerimize göre bu travmatik deneyimin etkisi farklı şiddetlerde olabilir. Depresif belirtiler, kaygı belirtileri, psikosomatik (psikolojik kökenli fiziksel semptomlar)hastalıklar, içe kapanma, izolasyon gibi pek çok ruhsal reaksiyon ortaya çıkabilir kişilerde. Bu etkiler daha sonra, farklı biçimlerdede ortaya çıkabilir. Yani örneğin kadın akut süreçte çok etkilenmemiş görülebilir, ama sonraki yaşantısında partneriyle cinsel yaşantısının etkilendiğini görebilirsiniz.
    Travmayı atlatabilmek için nasıl bir süreç gerekiyor? Neler yapılmalı?
    Önen: Öncelikle özellikle cinsel şiddet ve işkence söz konusu olduğunda biz bu konuda çalışan özel ve bağımsız merkezler olması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye İnsan Hakları Vakfı böyle kurumlardan biri. Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu örneğin Cinsel Şiddet Kriz Merkezlerinin kurulmasını talep ediyor. Böyle özel merkezler, kadının sağlıklı ve travmatize edilmeden değerlendirilmesini, cinsel şiddetin belgelendirilmesini ve kadının psiko-sosyal destek almasını sağlar. Verilen psikolojik desteğin, meseleyi tamamen bireysel bir boyuta indirgemeden toplumsal politik bağlamı da göz önünde tutması ve içermesi çok önemli.
    Kadınlar çoğu zaman dile getirmekte zorlanıyor bu durumu? Bunu da kullanıyor olduklarını söyleyebilir miyiz?
    Önen: Elbette,  failler kadınların bunu söylemekte zorlanacağını, hukuki sürece taşımakta zorlanacağını biliyor. Zor çünkü öncelikle beden ve cinsellik hepimiz için çok mahrem bir konu. Bir konuyu dinlerken, bir kitap okurken zihnimizde canlanır ya, sizi dinleyen kişinin zihninde o sahnenin canlanacağını bilirken ne kadar kolay olabilir anlatmak? Bu aslında dinleyenlerin yeniden bedenimize, mahremimize girmesi anlamına geliyor bir yandan. Özellikle de tekrar tekrar sorulma riski (hem sosyal ortamda, hem hukuki süreçlerde) düşünüldüğünde, bir kadın yaşadığı olayı anlatırken, dinleyen herkes o sahneye tanık olmuş gibi yaşıyor. Sanki dinleyen herkesin bedenini gördüğünü, herkesin gözünde cinsel nesneye dönüştüğünü hissediyor. Toplumsal yargılamalara da maruz kalabileceğinden, yani “namusunu kaybetti, kirlendi” gibi faili değil de kadını suçlayan ve kadını değersizleştiren yargılamalara maruz kalacağını bildiği için, ve Türkiye’de hukuki süreçlerde sonuç almanın zor olduğunu bildiği için, ne gerek var tekrar tekrar anlatarak yeniden travmatize olmama diyerek, anlatmak istese bile vazgeçiyor.
    Gezi direnişinde gözaltına alınan Eylem Karadağ cesurca yaşadıklarını anlatıp, polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Kadınların direngen ruhunun bu şekilde yıpratmaya çalışılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
    Önen: Direniş onarım için çok çok önemli. Gezi sürecinde de bunu gördük. Direnmek herkese çok iyi geldi, yaşadığı çaresizlik duygusundan kurtardı, nesne olmaktan özne olmaya götürdü. Bu anlamda, kadınların toplumsal yargılamalara ve dışlamalara karşı hissettiğimiz korkuya, utanç duygusuna yenilmeden, yaşanan olayı deşifre etmesi ve hukuki mücadele başlatması çok önemli. O sebeple, cinsel taciz/tecavüze maruz kalanların böyle bir sürece girmelerini destekliyorum. Elbette kendi sınırları içerisinde. Yani kadın hazır hissetmiyorsa, süreci yavaşlatabilir, bir yandan psikolojik destek alabilir, basın önünde konuşmak zorunda değildir vs. Ama kendi sınırları içinde kalarak, adaletin peşine düşmek, ve direnmeye devam etmek çok onarıcı.
    TOPLUMUN ALGISI NE?
    Peki “cinsel taciz”  neden kadınların zayıf noktası olarak algılanıyor?
    Önen: Beden ve cinsellik kadın-erkek hepimiz için çok mahrem bir konu.Kadın-erkek karşılaştırmasını yapabilecek yeterince bilimsel veri yok elimizde. Gözaltında cinsel taciz ve tecavüze kadınlar daha çok uğruyor, ama bu işkenceye maruz kalmış pek çok erkek de var ama erkeklerin bunu ifade etmesi çok daha zor olabiliyor . Üstelik bu çok bireysel bir deneyim ve grup karşılaştırması yapmak, bireyselliği yok sayan bir şey. Ama toplumsal düzeyde, kadınlar ikincil travmatizasyona daha çok maruz kalıyorlar, yani yargılanma, dışlanma ve damgalanmaya. Biliyorsunuz Suudi Arabistan gibi ülkelerde tecavüzcüler değil tecavüze uğrayan kadınlar asılıyor! Toplumda bunun kadının zayıf noktası olması ile ilgili de bir beklenti var. Yani “kadın için namus çok çok önemli, ve kadının zayıf noktası olmalı, kadın mutlaka çok travmatize olmalı” şeklinde bir beklenti. Bu da yine toplumsal cinsiyet normlarıyla ilgili. Dolayısıyla “kadın için cinsellik zayıf nokta” demek bu toplumsal beklentiyi pekiştirmek anlamına gelebilir. Ama failler evet böyle düşünüyor. Yani özellikle kadın için zayıf nokta olduğunu, kadını “kirletmenin” toplumu kirletmek anlamına geldiğini. Ve kadına cinsel yönde saldırı çok daha fazla oluyor. Etkilenme düzeyinde kadın-erkek arasında çok da fark olduğunu düşünmüyorum, hatta kendi hemcinsinden “yani beklemediği birinden” cinsel şiddet görmek bir erkeği çok daha fazla travmatize edebilir. Beden ve cinsellik hepimiz için hassas bir nokta demeyi tercih ederim.

    DENİZ TÜRKALİ- Oyuncu
    Kadınların talepleri farklı olsa da maruz kaldığı şeyler neyazık ki aynı oluyor.. Kadınların direnişinin tacizle, baskıyla, cinsiyetçilikle bastırılmaya çalışılmasının nedeni ne sizce?
    Türkali: Erk, itirazın sesini bastırmak için her zaman her türlü baskıyı uygular. Kadınlara yönelik şiddet ,taciz, tecavüz bunun en tipik örneği. Erk’in zavallı güç gösterisi... Biz sesimizi çıkardıkça onu şaşırtıcı, bilmediği bir dille karşı karşıya bıraktıkça onun zavallı iktidarı da sarsılacak. Gezi direnişinin gücü ve önemi de burada zaten. Kadınları kadın politikalarından uzak tutmaya çalıştıkları bir gerçek... Ama bu en hafif deyimiyle had bilmezlik... Marjinallerin dediğine kulak vermesini tavsiye edebilirim. Nedense kendi politikalarının maşası olan kadınlara itirazları olmuyor.

     
     

    MÜGE İPLİKÇİ-Akademisyen
    Basın aracılığıyla meşrulaştırılıyor sanki. Takvim gazetesi’in bir kadına sevgilisinin uyguladığı şiddet haberini “Nakavt” başlığıyla vermesi en bariz örneği bunun herhalde...
    İplikçi: Taciz, tecavüz ve şiddet...Elbette basın kanalıyla çoğalan, artan, karşılık bulan durumlar. Haberlerin veriliş biçimi çok düşündürücü. Dahası, medyada yer alan dil de çok sorunlu . Şiddeti pekiştiren ve meşru gösteren erkek egemen cinsiyetçi, hatta ırkçı bir dil. Üstelik bunu  zaman zaman kadınlar da kullanıyor. Kadın bedeni ahlaklılığın, faziletin, ya da tam tersi olarak ahlaksızlığın ve faziletsizliğin temsili olarak dayatıldığı müddetçe de bu değişmeyecek.
    Gezi direnişinde neden sizce ilk hedef kadınlar oldu?
    İplikçi: Gezi direnişinde kadınların ilk olarak hedef haline gelmesi şaşırtıcı değil. Onlar daha ilk aşamada tavırlarındaki sağlamlıkla kendilerini belli ettiler! Direnişin esas simgeselliği neredeyse onlardaydı. Uzun yıllardır tanıdıkları bir sisteme karşı -iktidarlar değişse bile sesi, hatta sesinin tonu değişmeyen bir sisteme karşı-pasifist direnişin ne olduğunu iyi bilir kadınlar. Bu yüzden şiddetsiz bir engel oluşturmayı ve bu konuda ısrarcı olmayı başardılar. Kullandıkları şiddetsiz dil çok anlamlıydı. Bunun hedef haline gelmelerinin temel nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Bir de kadın olmaları elbette! Kadınlar bu toplumda şiddetin en önde gelen özneleri. Bu yüzden mücadelelerindeki enerji çok sahici ve elbette dönüştürücü. Kısacası iktidar, iktidar dilini üretenler ve buradan şiddet üretenler için gerçek bir tehdit onlar!

No comments:

Post a Comment