ALFRED ADLER
Adler’in ve Freud’un teorik görüşleri, birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılır. Freud’a göre davranışları geçmiş etkilerken, Adler’e göre davranışları gelecek etkilemektedir. Freud’un teorisinin temel özelliği kişiliğin ayrı parçalara bölünmesi iken, Adler, kişiliğin birliği üzerinde durur. Adler, bireysel psikoloji sistemini sosyal bir çizgi üzerinde geliştirmiştir. Yani insan davranışı biyolojik güçler tarafından değil de, sosyal güçler tarafından belirlenir. Adler’e göre kişilik sadece kişinin sosyal ilişkileri ve başkalarına karşı tutumları incelenerek anlaşılabilir. Adler’e göre sosyal ilgi, çocuklukta gelişen, doğuştan gelen bir potansiyeldir. Kişisel ve sosyal amaçları gerçekleştirmek, başkalarıyla işbirliği yapmayı, bebeklikten itibaren öğrenme yoluyla gelişmeye yönelik bir potansiyeldir. Sosyal tutum ve ilgi, öğrenme yaşantıları sayesinde gelişir. Adler’e göre çocukluğun ilk yılları kişiliğin şekillendiği yıllardır. Biyolojik etkilerden çok, sosyal etkilerin üstünde durur. Davranışın bilinçaltı belirleyicilerinden çok, bilinçli belirleyicileri üstünde durmuştur. İnsan kişiliğinin şekillenmesinde cinselliği önemli bir unsur olarak görmemiştir. Adler, Freud’dan bilincin önemi konusunda farklılaşır. Freud, davranışın bilinçdışı belirleyicileri üzerinde dururken; Adler, bilinç üzerinde durmuştur. O’na göre insanlar kendi motivasyonlarının farkında olan bilinçli varlıklardır. Adler’e göre, gelecekteki amaçları için çabalama, davranışları etkileyebilir. Freud kişiliği, id, ego, süperego olarak parçalara ayırırken, Adler kişiliğin birliğini ve tutarlılığını savunmuştur. Cinsellik egemen dürtü değildir. İnsanı üstünlüğe götüren yollardan biridir. O’na göre üstünlük, doğuştan gelen bir özelliktir. Sadece bireyin ortaya koyduğu değil, uygarlığın ortaya koyduğu tüm ilerlemelerden sorumludur. Üstünlük, insanı ve toplumu bir başarı düzeyinden, bir başka başarı düzeyine doğru taşır.
Aşağılık Duyguları
Adler’e göre motivasyonun asıl sebebi
cinsellik değildir. O’na göre davranışın belirleyici gücü, genel bir aşağılık
hissidir. İlk önce bu aşağılık hissiyle, kendinin kusurlu yönlerini
ilişkilendirir. Örneğin kalıtsal bir organik zayıflığı olan çocuk, yetersiz
işlevi üzerinde gereğinden fazla durarak bu kusurunu ödünlemeye çalışır. Yani
zayıf bedenli bir çocuk yoğun egzersizler sonrası bir dansçı olabilmektedir.
Adler daha sonra bu düşüncesini fiziksel, zihinsel ve sosyal engeli de
kapsayacak şekilde genişletmiştir. Çocuğun çevresine bağımlı kalmasından
kaynaklı, herkes tarafından yaşanana bir aşağılık hissi oluşur. Çocuk bunun
farkındadır ve içten gelen bir dürtüyle üstünlük için çabalamaktadır. Bu,
çocuğun aşağılık hissinden ve güvensizliğin üstesinden gelebilmesini sağlayacak
olan durumdur. Bu itme ve çekme süreci, hayat boyu devam eder ve bireyin daha
büyük başarılara ulaşmasını sağlar. Aşağılık duyguları hem toplumu hem de
bireyi sürekli gelişmeye ittiği için, olumlu etkiler. Aşağılık kompleksi ise;
ailede şımartılan veya reddedilen çocukta görülen aşağılık duyguları, gelecekte
anormal davranışlara dönüşebilir. Tüm bunların sonucunda kişi, problemlerinin
üstesinden gelemeyebilir ve başarısız olur.
Yaşam Stili
Adler’e göre üstünlük duygusu evrenseldir.
İnsanlar üstünlüğe ulaşma çabalarını çok çeşitli yollarla gösterir. Bu doğrultu
da Adler’in yaşam stili dediği tipik bir tepki verme şekli geliştirilir. Yaşam
stili hayali veya gerçek aşağılık duygusunu ödünleyen davranışları kapsar.
Adler’e göre birey, kendi yaşam stilini bizzat kendisi bilinçli olarak
oluşturur. Bu nokta ile Freud’dan ayrılır.
Çocuğun
kişiliğinin gelişiminde aile önemlidir. Örneğin, engelli bir çocuk kendini bir
hata olarak görebilir; ama ebeveynlerin yardımıyla yetersizliklerini güce
dönüştürebilir. Ailesi tarafından şımartılmış bir çocuk da sosyal ilgi gelişmez
ve güvensiz büyür.
Ben’in Yaratıcı Gücü
Ben’in yaratıcı gücü görüşü, Adler’in
teorisinin zirvesi olarak kabul edilir. Adler’e göre insanlar kişiliklerini ve
kendilerine özel yaşam stillerini uyumlu biçimde belirleme yeteneğine
sahiptirler. Belirli yetenek ve deneyimler, kalıtım ve çevre yoluyla bize
gelirler; ama hayata karşı tutumlarımızın temelini oluşturan bu deneyimleri
kullanmak ve yorumlamak, yolumuzdur demiştir. Ben’in yaratıcı gücü görüşü,
kendi kişiliğimizi ve kaderimizin şekillenmesinde bizim bilinçli olarak yer
aldığımız anlamındadır. İnsanların yazgılarının belirlenmesine doğrudan
katılmaya açık olduklarını belirtmiştir.
Doğum Sırası
Ailede, büyük, ortanca ve küçük çocuklar
farklı sosyal deneyimler yaşarlar. Bunun sonucunda farklı kişilikler
sergilerler. Örneğin en büyük çocuk, ikinci çocuğun doğumuyla eski özenli
büyütülme sürecini artık yaşayamaz. İlk doğan düzen sürdürme merakıyla,
endişeli, meraklı, muhafazakar ve otoriter olabilir. Adler, suçluların,
nörotiklerin ve sapıkların genellikle ilk doğan çocuk olduğunu söyler. İkinci
çocuk, isyankar, kıskanç, hırslı olur ve ilk doğanı sürekli aşmaya çalışır.
İkinci doğan çocuk daha uyumludur. En küçük çocuk şımartılacağından, çocuklukta
ve yetişkinlikte davranış problemleri gösterir.
Yorum
İnsanın bilinçli olarak kendi üzerindeki
doğrudan etkisi, Freud’a muhalif olanların kısa sürede benimsediği bir görüştür.
Adler’in olumlu katkısı; biyolojik faktörlerden çok, sosyal faktörleri
belirleyici olarak saptamasıdır. Bir çok psikolog, Adler’in, düşüncelerini
günlük yaşamın sağduyulu örneklerine dayanan yapay teoriler olarak
nitelendirmiştir. Adler sistematik ve sabit bir teorisyen değildir. Adler’in
hasta gözlemleri tekrarlanamaz bulunmuştur. Bu gözlemler sistematik ve
kontrollü bir şekildi de yürütülmemiştir. O, Freud ve Jung gibi hastalarının
bildirdiklerinin doğruluğunu araştırmamış, verilerini analiz etme ve bunlardan
sonuç çıkarma yordamını açıklamamıştır. Adler’in doğum sırasına ilişkin
düşünceleri önemli ölçüde deneysel doğrulamaya uygun değildir. Adler’in
çalışmaları daha çok ego psikologları üzerinde etkili olmuştur. Çünkü
bilinçaltından ziyade, bilinç ve rasyonel süreçler üzerinde durmuştur.
No comments:
Post a Comment