“Monarşik
yönetimin en büyük sırrı, insanları denetim altında tutması gereken korkuyu
dinin aldatıcı adıyla örtmek ve böylece onların kurtuluş için savaşırcasına
esaret için de savaşmalarını ve yalnızca tek bir insan böbürlenebilsin diye
canlarını feda etmeyi utanç verici değil, en şerefli bir başarı olarak
görmelerini sağlamaktır.”
On beşinci
yüzyıl sonlarında Cizvit papazlarının İspanyol ve Portekiz krallarından
aldıkları güçle kurdukları engizisyon mahkemeleri, oralarda yaşayan Yahudi
cemaatine yaşam hakkı tanımayınca, Sefarad adı verilen bu Yahudilerin büyük
çoğunluğu Osmanlı topraklarına, bir kısmı da İtalya’ya sığınmıştı. Küçük bir
azınlık da yaşamını şimdiki Hollanda topraklarında devam ettirmeye karar
vermişti. Bu sığınmacılar bir süre sonra ortama ayak uydurmuşlar, kendi
sinagoglarını Amsterdam’da kurmuşlardı.
Öncü
göçmenlerden biri de başarılı bir tüccar olan Miguel Spinoza’dır. 24 Kasım 1632
günü Miguel ve ikinci karısı Ana Debora’nın bir oğulları dünyaya gelir. Adını
Baruch koyarlar. Daha küçük yaşlarda keskin zekâsı ile dikkat çeken Baruch,
altı yaşına geldiğinde annesini kaybeder. Genç yaşta Amsterdam’daki sinagogun
hahamlarından Tevrat ve teoloji dersleri almaya başlayan Baruch, kısa sürede bu
eğitimi yetersiz bulmaya başlayacaktır. Aklı ve sağduyuyu laik felsefede ve
bilimde aramaya karar veren genç adam, entelektüel gelişimini güçlendirmek
amacıyla yirmi yaşında Latince öğrenmeye başlar.
“Her yoksula
yardım eli uzatmak, bireylerin erişim ve gücünün çok ötesindedir. Yoksulların
bakımı tümüyle toplumun üzerine düşen bir görevdir.”
Katolik bir
serüvenci ve çok yönlü bir biliminsanı olan Franz van der Ende, genç Spinoza’ya
Latince dışında matematik, geometri gibi pozitif bilim alanlarında da yol
göstermektedir. İspanyolca, İbranice, Portekizce, Hollandaca ve Fransızcayı
rahatça konuşabilen Spinoza, artık Latince diline de hâkim olmaya başlamış, bu
dilde yayınlanan eserleri okuyarak yeni ufuklara yelken açmıştır. Tarih ve
siyaset biliminin kurucusu sayılan Floransalı Niccolo Makyavelli ile Fransız
matematikçi, biliminsanı ve filozof Rene Descartes’in düşüncelerinden etkilenen
Spinoza, Yahudi dininin geleneksel öğretilerine karşı çıkmaya başlar. İlerde
çok başarılı bir haham olması hayal edilen genç adamın gittikçe farklı tavırlar
sergilemesi, onu yetiştiren hahamları rahatsız etmektedir. Önceleri sert
biçimde uyarılan Spinoza, düşüncelerini savunmaya devam edince Yahudi tarihinin
en ağır aforozuna tabi tutulacaktır. 24 yaşından itibaren tüm Yahudi
dostlarından ve aile fertlerinden koparılan ve görüşme yasağı getirilen Spinoza
inzivaya çekilir. Bu da yetmeyecek, hahamların talebi üzerine Amsterdam
Belediyesi’nin kararıyla yaşadığı şehri de terk etmek zorunda kalacaktır.
“Nefret,
karşılık gördükçe artar, oysa sevgiyle yok edilebilir. Sevginin tamamen
yenilgiye uğrattığı nefret, sevginin içine girer ve böylece sevgi, öncesinde
nefretin var olmadığı sevgiden daha da büyük olur.”
Bu gelişmelerden
sonra Baruch adını Benedict’e çeviren gönlü yaralı düşünür, yaşamını
sürdürebilmek için bir yandan teleskop ve mikroskoplarda kullanılan mercekleri
yontma işi yaparken bir yandan da sığındığı kasabalarda okumaya, düşünmeye ve
yazmaya devam etmektedir. 1670 yılında şimdiki Lahey’e taşınan Spinoza, geri
kalan ömrünü orada, mütevazı koşullarda ve çoğu zaman tek başına geçirecektir.
Mercek yapımında
uzmanlaşan Spinoza’nın yakın çevresi kendisinden optik alanında önemli buluşlar
yapmasını beklerken, o vaktini karmaşık felsefi konularda derinleşmeye
vakfeder. Değerini bilen ve yardımcı olmak isteyen az sayıda dostunun maddi
desteklerini reddeden, ona teklif edilen hocalık önerilerini geri çeviren
Spinoza için “gerçekliği öğreten bir hoca olarak, kendi tavsiyelerini özel
hayatında da uygulayabilen, bu örnek davranışlarıyla her türlü övgüyü hak eden
bir birey” tanımlaması yapılmıştır.
“Gurur, insanın
kendisini bir şey sanmasından kaynaklanan hazdır.”
Özgürlük
kavramını “insanların nereden kaynaklandıklarını bilemedikleri istek ve
arzularının, iştahlarının farkına varması” olarak tanımlayan genç filozof,
yazdıklarını çoğunlukla kendine saklamış, yaşadığı dönemde yalnızca Tractacus
Teologico – Politicus – Mantıksal Siyasi Tez ve Principles of Descartes
Philosophy Geometrically Demonstrated – Descartes Felsefesinin Geometrik
Biçimde Açıklanması adlı kısa denemeleri Latince yayınlanmıştır.
Spinoza, olan
biten her şeyin bir gereği olduğuna inanırdı. Bu yönüyle Kierkegaard,
Nietzsche, Marcuse, Sartre gibi son
dönem varoluşçularına ilham verdiği söylenebilir. Spinoza’ya göre insanlar
neden, nasıl davrandıklarını anlama özgürlüğüne sahiptirler. Ünlü düşünüre göre
özgürlük aslında olan bitene “hayır” demek değil, “neden” öyle olduğunu anlamak
ve kabullenmektir, gerçekte insanlar özgür olduklarına inanır ama gözleri açık
uyuduklarının farkına varmazlar.
“Bir şeyi
istediğiniz kadar ince dilimleyin daima iki yüzü olacaktır.”
Aydınlanma
çağının ilk işaret fişeğini ateşleyen Spinoza’nın başyapıtı, ölümünden sonra
yayınlanan Ethica: Geometrik Yöntemlerle Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış
Ahlak adlı Latince kaleme alınmış eserdir. Yazarın, milattan önce üçüncü
yüzyılda yaşamış matematikçi Öklid’in geometrik çalışmalarını andıran şemalarla
açıklanan teoremlerini anlamakta, bu konuda donanımlı okurlar bile zorluk
çekmiştir. Bu devasa çalışmanın birinci bölümünde Spinoza’nın terimleri, ardından
varsayımları sıralanır.
“Şimdinin
geçmişten farklı olmasını istiyorsanız geçmişi inceleyin.”
“İyi” ve
“kötü”yü birbirlerine karşıt değil tamamlayıcı gören, duyguların ise
gerçeklerin yeterince anlaşılamamasından kaynaklandığını öne süren Spinoza’nın
Ethica adlı çarpıcı eseri pek çok filozof için esin kaynağı olmuştur.
Tanımları,
açıklamaları, sonuçları ve notlarla örülü içeriğiyle bu çalışma, bir felsefe
metninden öte bir anlam taşır. Ethica’yı; Tanrı, insan, zihin, beden, akıl,
duygular ve özgürlük gibi derin kavramlara, matematiksel bir düşünce yöntemi ve
mantık kuralları çerçevesinde yanıt arayan özgün bir eser olarak tanımlamak
mümkündür.
Batı
felsefesinin en özgün ve radikal düşünürlerinden olan Spinoza, hayatta
kalabilmek için sürdürdüğü mercek yontma mesleğinin trajik bir sonucu olarak,
21 Şubat 1677 günü kuvars tozu hastalığı nedeniyle Lahey’deki mütevazı evinde
sessizce yaşama veda eder.
Bu büyük
filozofu bir başka büyük filozof olan Friedrich Hegel, şu çarpıcı cümlelerle
değerlendirir:
“Ya bir
Spinozacısınızdır ya da kesinlikle bir filozof değilsinizdir.”
No comments:
Post a Comment