Wednesday, August 21, 2013

Spinoza: Otoriteye boyun eğmeyen filozof | Hasan Saraç



 “Monarşik yönetimin en büyük sırrı, insanları denetim altında tutması gereken korkuyu dinin aldatıcı adıyla örtmek ve böylece onların kurtuluş için savaşırcasına esaret için de savaşmalarını ve yalnızca tek bir insan böbürlenebilsin diye canlarını feda etmeyi utanç verici değil, en şerefli bir başarı olarak görmelerini sağlamaktır.”
On beşinci yüzyıl sonlarında Cizvit papazlarının İspanyol ve Portekiz krallarından aldıkları güçle kurdukları engizisyon mahkemeleri, oralarda yaşayan Yahudi cemaatine yaşam hakkı tanımayınca, Sefarad adı verilen bu Yahudilerin büyük çoğunluğu Osmanlı topraklarına, bir kısmı da İtalya’ya sığınmıştı. Küçük bir azınlık da yaşamını şimdiki Hollanda topraklarında devam ettirmeye karar vermişti. Bu sığınmacılar bir süre sonra ortama ayak uydurmuşlar, kendi sinagoglarını Amsterdam’da kurmuşlardı.
Öncü göçmenlerden biri de başarılı bir tüccar olan Miguel Spinoza’dır. 24 Kasım 1632 günü Miguel ve ikinci karısı Ana Debora’nın bir oğulları dünyaya gelir. Adını Baruch koyarlar. Daha küçük yaşlarda keskin zekâsı ile dikkat çeken Baruch, altı yaşına geldiğinde annesini kaybeder. Genç yaşta Amsterdam’daki sinagogun hahamlarından Tevrat ve teoloji dersleri almaya başlayan Baruch, kısa sürede bu eğitimi yetersiz bulmaya başlayacaktır. Aklı ve sağduyuyu laik felsefede ve bilimde aramaya karar veren genç adam, entelektüel gelişimini güçlendirmek amacıyla yirmi yaşında Latince öğrenmeye başlar.
“Her yoksula yardım eli uzatmak, bireylerin erişim ve gücünün çok ötesindedir. Yoksulların bakımı tümüyle toplumun üzerine düşen bir görevdir.”
Katolik bir serüvenci ve çok yönlü bir biliminsanı olan Franz van der Ende, genç Spinoza’ya Latince dışında matematik, geometri gibi pozitif bilim alanlarında da yol göstermektedir. İspanyolca, İbranice, Portekizce, Hollandaca ve Fransızcayı rahatça konuşabilen Spinoza, artık Latince diline de hâkim olmaya başlamış, bu dilde yayınlanan eserleri okuyarak yeni ufuklara yelken açmıştır. Tarih ve siyaset biliminin kurucusu sayılan Floransalı Niccolo Makyavelli ile Fransız matematikçi, biliminsanı ve filozof Rene Descartes’in düşüncelerinden etkilenen Spinoza, Yahudi dininin geleneksel öğretilerine karşı çıkmaya başlar. İlerde çok başarılı bir haham olması hayal edilen genç adamın gittikçe farklı tavırlar sergilemesi, onu yetiştiren hahamları rahatsız etmektedir. Önceleri sert biçimde uyarılan Spinoza, düşüncelerini savunmaya devam edince Yahudi tarihinin en ağır aforozuna tabi tutulacaktır. 24 yaşından itibaren tüm Yahudi dostlarından ve aile fertlerinden koparılan ve görüşme yasağı getirilen Spinoza inzivaya çekilir. Bu da yetmeyecek, hahamların talebi üzerine Amsterdam Belediyesi’nin kararıyla yaşadığı şehri de terk etmek zorunda kalacaktır.
“Nefret, karşılık gördükçe artar, oysa sevgiyle yok edilebilir. Sevginin tamamen yenilgiye uğrattığı nefret, sevginin içine girer ve böylece sevgi, öncesinde nefretin var olmadığı sevgiden daha da büyük olur.”
Bu gelişmelerden sonra Baruch adını Benedict’e çeviren gönlü yaralı düşünür, yaşamını sürdürebilmek için bir yandan teleskop ve mikroskoplarda kullanılan mercekleri yontma işi yaparken bir yandan da sığındığı kasabalarda okumaya, düşünmeye ve yazmaya devam etmektedir. 1670 yılında şimdiki Lahey’e taşınan Spinoza, geri kalan ömrünü orada, mütevazı koşullarda ve çoğu zaman tek başına geçirecektir.
Mercek yapımında uzmanlaşan Spinoza’nın yakın çevresi kendisinden optik alanında önemli buluşlar yapmasını beklerken, o vaktini karmaşık felsefi konularda derinleşmeye vakfeder. Değerini bilen ve yardımcı olmak isteyen az sayıda dostunun maddi desteklerini reddeden, ona teklif edilen hocalık önerilerini geri çeviren Spinoza için “gerçekliği öğreten bir hoca olarak, kendi tavsiyelerini özel hayatında da uygulayabilen, bu örnek davranışlarıyla her türlü övgüyü hak eden bir birey”  tanımlaması yapılmıştır.
“Gurur, insanın kendisini bir şey sanmasından kaynaklanan hazdır.”
Özgürlük kavramını “insanların nereden kaynaklandıklarını bilemedikleri istek ve arzularının, iştahlarının farkına varması” olarak tanımlayan genç filozof, yazdıklarını çoğunlukla kendine saklamış, yaşadığı dönemde yalnızca Tractacus Teologico – Politicus – Mantıksal Siyasi Tez ve Principles of Descartes Philosophy Geometrically Demonstrated – Descartes Felsefesinin Geometrik Biçimde Açıklanması adlı kısa denemeleri Latince yayınlanmıştır.
Spinoza, olan biten her şeyin bir gereği olduğuna inanırdı. Bu yönüyle Kierkegaard, Nietzsche,  Marcuse, Sartre gibi son dönem varoluşçularına ilham verdiği söylenebilir. Spinoza’ya göre insanlar neden, nasıl davrandıklarını anlama özgürlüğüne sahiptirler. Ünlü düşünüre göre özgürlük aslında olan bitene “hayır” demek değil, “neden” öyle olduğunu anlamak ve kabullenmektir, gerçekte insanlar özgür olduklarına inanır ama gözleri açık uyuduklarının farkına varmazlar.
“Bir şeyi istediğiniz kadar ince dilimleyin daima iki yüzü olacaktır.”
Aydınlanma çağının ilk işaret fişeğini ateşleyen Spinoza’nın başyapıtı, ölümünden sonra yayınlanan Ethica: Geometrik Yöntemlerle Kanıtlanmış ve Beş Bölüme Ayrılmış Ahlak adlı Latince kaleme alınmış eserdir. Yazarın, milattan önce üçüncü yüzyılda yaşamış matematikçi Öklid’in geometrik çalışmalarını andıran şemalarla açıklanan teoremlerini anlamakta, bu konuda donanımlı okurlar bile zorluk çekmiştir. Bu devasa çalışmanın birinci bölümünde Spinoza’nın terimleri, ardından varsayımları sıralanır.
“Şimdinin geçmişten farklı olmasını istiyorsanız geçmişi inceleyin.”
“İyi” ve “kötü”yü birbirlerine karşıt değil tamamlayıcı gören, duyguların ise gerçeklerin yeterince anlaşılamamasından kaynaklandığını öne süren Spinoza’nın Ethica adlı çarpıcı eseri pek çok filozof için esin kaynağı olmuştur.
Tanımları, açıklamaları, sonuçları ve notlarla örülü içeriğiyle bu çalışma, bir felsefe metninden öte bir anlam taşır. Ethica’yı; Tanrı, insan, zihin, beden, akıl, duygular ve özgürlük gibi derin kavramlara, matematiksel bir düşünce yöntemi ve mantık kuralları çerçevesinde yanıt arayan özgün bir eser olarak tanımlamak mümkündür.
Batı felsefesinin en özgün ve radikal düşünürlerinden olan Spinoza, hayatta kalabilmek için sürdürdüğü mercek yontma mesleğinin trajik bir sonucu olarak, 21 Şubat 1677 günü kuvars tozu hastalığı nedeniyle Lahey’deki mütevazı evinde sessizce yaşama veda eder.
Bu büyük filozofu bir başka büyük filozof olan Friedrich Hegel, şu çarpıcı cümlelerle değerlendirir:
“Ya bir Spinozacısınızdır ya da kesinlikle bir filozof değilsinizdir.”

No comments:

Post a Comment